Gözlerinden akan yaş, onun yanağından aşağı doğru inerken, benim boğazıma düğümler attı.
İnsanüstü bir gayretle yutkundum.
Arabesk müziğin varlık sebebini, gurbetin neden türküler yazdırdığını, insanın nasıl şair olduğunu o kısacık anda anladım sanki.
Zihnimdeki sayfadan üstünkörü birkaç cümle okuyacakken, gözyaşlarına merhem olma adına, şöyle dedi:
“40 yaşındaysan ve yaşlandığını düşünüyorsan, hayat gerçekten çok zor…”
Onu 18 yıldır tanıyordum ve tam 18 yıldır ekseriyetle içten gülüşlerine tanık olmuştum.
Şimdi o gözlerde gözyaşlarını görmek canımı yakıyordu.
Yine de tatlımsı bir üzüntü vardı yüzünde.
Kahredici değil, ama yerleşik bir üzüntü.
Uzun süredir coğrafyasında konakladığı belliydi.
“40 yaşındayım, ne gencim ne de yaşlıyım…”
Kaç yaşında olursa olsun, huzurunu yaşadığı günde bulmalıydı insan.
Bulamadıysa vay haline…
İnsan yirmi yaşındayken toplumun akılla bağdaşmayan düzenini fark etmeye başlıyordu.
Kırk yaşına geldiğinde ise tamamen kendi benliğiyle var oluyordu.
Aslında kırk yaş demek, artık her şeyin farkında olmak demekti.
Yapabileceğin hataların büyük bir kısmını yapmış ve üzerinden atmış olmanın rahatlığını yaşamaktı.
Sağlam basmaktı yere ve kanmamaktı özenle kurulan cümlelere…
Evren sana yirmindeki yüzü koşulsuz veriyordu, ama kırkındaki yüzü senin hak etmen gerekiyordu.
Belki de bundan kırk yaş, insanın en güzel yaşıydı.
İnsan aslında kırk yaşındayken, kırktan çok, yirmi iki yıl tecrübeli bir on sekizlik oluyordu.
“Sen kırk yaşın büyüsünü bilir misin?”, dedim.
Kuş türleri içerisinde en uzun yaşayan kartaldır.
70 yaşına kadar yaşayabilir.
Kartalın bu yaşa ulaşabilmesi için, 40 yaşındayken kendini yeniden doğurması gerekir.
Ya yeniden doğacak ya da ölecektir.
Çünkü 40 yaşında geldiğinde pençeleri artık tamamen sertleşir, eski esnekliğini kaybeder, bu yüzden beslenmek için avlanamaz.
Gagası uzar, keskinliği kaybolur ve göğsüne doğru kıvrılmaya başlar.
Tüyleri kalınlaşır, kartlaşır ve kanatlarına takıldığı için özgürce uçamaz hale gelir.
Kartalın işi giderek zorlaşır.
150 gün sabredip kendini yeniden doğurmayı başaran kartallar, 70 yaşını görebilir.
Ancak buna cesaret edemeyip, kendini öyle kabullenenler kısa bir süre sonra hayatını kaybeder.
Kendini yeniden doğurmaya cesareti olan kartal, dağların tepesinde, 150 gün boyunca uçmasına gerek kalmadan yaşayabileceği, güvenli bir yuva yapar.
Uygun yuvayı hazırladıktan sonra gagasını sert bir şekilde kayalara çarpar.
Buna gagası yerinden sökülene kadar devam eder.
İliklerine kadar canı yanmasına rağmen…
Bir süre gagasının yeniden çıkmasını bekler.
Çıktıktan sonra, yeni keskin gagasıyla pençelerini sökmeye başlar.
Yeni pençeleri çıktığında ise, kartlaşan tüylerini tek tek yolar.
5 ay boyunca yuvasından çıkmayan kartal, sonunda kendisini yeniden doğurur.
Artık en az yirmi yıl daha yaşayacak olmanın coşkusuyla, meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapar.
Ölüme meydan okurcasına…
Peki, sen hazır mısın yeniden doğuş uçuşunu yapmaya?