Âhilik; verdikleri sözün senet, yaptıkları işin itibarları olduğunu bilen, kadim insanların gerçek hikâyesi…
Birçoğunuzun bildiği gibi Âhilik; Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde hayata geçirilmiş, zamanın ve toplumun ihtiyaçlarına göre belirlenmiş kuralları olan bir esnaf örgütlenmesidir. Esnafın da, halkın da çıkarlarını gözeterek hareket eden, kökenleri 12. yüzyıla dayanan Âhilik Teşkilâtı, temelleri Kırşehir’de atılmış olsa da, tüm Anadolu’ya yayılan bir anlayışı benimsiyor. Ekonomik hayatın yanında, sosyal hayatı da yönlendirmesi sebebiyle, bir bakıma Türk ticaret tarihinin Rönesans’ı olarak nitelendirilebilir.
Tamamen ‘insan’ merkezli bir felsefeye dayanan Âhilik anlayışı, bugün de bazı kurum ve kuruluşlarca yaşatılmaya devam ediliyor diyebiliriz. Son dönemde sıklıkla karşılaştığımız ‘kurumsal itibar’ kavramıyla kesişen noktalara sahip. Günümüz yaşantısında bir işletmenin başarılı olabilmesi için elinde bulundurması gereken sermayenin ‘itibar’ ağırlıklı olması gerekir. Bu bağlamda çalışma felsefesinde insani meziyetleri esas almalı ve müşteri memnuniyeti odaklı prensipler benimsenmelidir. Nasıl ki Âhilik verilen sözü tutmak, iyiliksever ve cömert olmak, hak ve adaletten yana bir anlayışı benimsemek unsurlarına dayanıyorsa, kurumsal itibar kazanmak için de aynı maddeler söz konusudur.
Bir müşteri olarak ürün ya da hizmet sağlayıcısı olan kurumlardan beklentilerinizin başında ne gelir? Sanırım hepimizin cevabı aynı: Güven. “Güvenilirlik, yaşamdaki en kıymetli rütbedir.” Bu anlayışı benimseyerek çalışan kurumlar paydaşlarına çabasız sadakat yüklemesi yaparlar. Verdiği sözleri tutan, vaatlerini gerçekleştiren, sosyal sorumluluk projelerine destek olan ve toplumsal konulara karşı duyarlılık gösteren bir kurum, hedef kitlesinin güvenini ve sadakatini kazanmış olur. Âhilik felsefesinde ‘müşteri velinimettir’, günümüz anlayışında ise ‘sadık müşteri velinimettir’, demek yanlış bir düşünce olmayacaktır.
Âhilik; verdikleri sözün senet, yaptıkları işin itibarları olduğunu bilen kadim insanların gerçek hikâyesiydi. Tarihin gel-gitleri arasında kaybolduğunu sandığımız, temelleri yüzlerce yıl önceye dayanan bu Anadolu öğretileri, hala modern kurumların sürekliliğini sağlayabilme adına en önemli unsurların başında yer alıyor.