“Markalar açık havada değil, sosyal medyada büyür.”
Bilgisayar internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgisayar oldu.
İnterneti internet yapan şey ise akıllı telefon ve tabletlerin belediye dağıtmış gibi kullanılmaya başlanmasıydı.
Sahi, hala televizyon izlerken keyif alanlarınız var mı?
Artık akşam oturmalarında bir numaralı aktivitemiz TV’de zap yapmak değil, sosyal medyada ‘stalk’ yapmak. Tabi ‘her gün yeni bir Snap’ faaliyetlerine de tam gaz devam ediyoruz. Facebook paylaşımları, Instagram beğenileri, Twitter takipçileri derken hayatımız internet üzerine kurulu ilerliyor.
Her birimiz ‘bugün bir şey paylaşmazsam ölürüm’ hastalığına yakalanmış gibiyiz. Üstelik sadece biz değil, markalar da öyle. Yoksa siz hiç marka sayfası takip etmiyor musunuz? Alışverişin nabzı sosyal medyada atıyor arkadaşlar. Pazarlama 3.5 döneminden haberiniz yok mu? Hayır hayır, sandığınız gibi ‘pazarlama üç buçuk atıyor’ mantığıyla yürüyüp ‘goygoy’ yapmaya çalışmıyorum. Web 3.0 olur da, pazarlama 3.0 olmaz mı? Olur tabi. Peki, 3.5 ne? 4G ile 4.5G arasındaki farkı biliyor musun? Hayır. Çok kurcalamayacaksın öyleyse. Neticede bu bilişim, fazla kafa yorarsan sıyırırsın. (Şair burada bir zat-ı şahaneye atıfta bulunuyor.)
Tamam tamam, şimdi ciddiyim.
Pazarlama 3.0 sürecinde müşteri markaların kölesi olmaktan çıktı ve kral olmaya başladı. Pazarlama 3.5 ise müşteriden markaya şu mesajı iletti: “Benim sadece ihtiyaçlarımı karşılama, ruhumu da okşa!” ‘Bunlar hep Apple’ın başının altından çıktı’ dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, müşterinin markadan beklentisi arttı. Seçenek çoğaldıkça şımaran, seni tercih etmek için geçerli bir sebep sunmanı bekleyen müşteri, duygularına dokunulmasını istiyor. Tabi hal böyle olunca, ‘sosyal medya pazarlaması’ denen tabir ortaya çıkıyor. Biraz önce bahsettiğim konu işte: Adını ‘Pazarlama 3.5’ koydum. Feriha mı koysaydım? Nasıl da biliyorsunuz. Neyse siz yine de ortamlarda televizyon izlemiyorum demeye devam edin.
Sosyal ağlar üzerinden yürütülen pazarlama stratejileri, insanların duygularıyla harekete geçmesine neden oluyor. Bugün bir elektrik ustası, öderken sıkıntı çekeceğini bile bile, yeni iPhone modelini neden satın alıyor? Bu adam gizli CEO mu? IMF’yi falan mı yönetiyor? Mark Zuckerberg’in VR lansmanında giydiği Nike ayakkabıyı, nasıl oluyor da birkaç gün içerisinde mahalle bakkalının çırağı da alabiliyor? Kafamda deli sorular.
Paranın alışveriş yapma konusunda bir değeri kalmadı. Yeni pazarlama stratejileri insanlara ‘Bunu alırsan kendini iyi hissedeceksin’ diyor. Hatta bazen ‘Buna sahip olursan okulun en cool erkeği sen olacaksın’ da diyor olabilir. Tevekkeli değil gold iPhone 6S Plus’ların cepte taşınamayacak boyutta olması…
Öyle ya da böyle sosyal medya, pazarlamanın yeni merkezi ve tabi müşteri de yeni kral… Tabi bu durum yanlış anlaşılmaları da beraberinde getiriyor. Sosyal ağlarda ne kadar çok içerik paylaşırsa, o kadar çok satış yapacağını düşünen markalar, online kirliliğe neden oluyor. Şimdi içerik var, içerik var. Önce bir markaya bakarım, ‘marka’ mı diye, sonra içeriğe bakarım ‘içerik’ mi diye. Her gün sayfalarca yazı paylaş, araya birkaç GIF sıkıştır. En az 3-4 tane ürün görseli. Kedili video da olmazsa olmaz tabi. Ne yapalım, seviyoruz biz bir şeyi bıktırana kadar yapmayı…
Hayır paylaşma demiyorum, hobi olarak yine paylaş, ama marka sayfanı mağaza vitrinine ya da geyik merkezine çevirme. Bir balans ayarı mı yapmalı? Sosyal medyada pazarlama stratejisi yapma ve hedef kitleye etkileşimli içerik sunma konusunda profesyonel destek almak şart. Kral başınızı vurdurmadan harekete geçin. Bizden söylemesi, neticede elçiye zeval olmaz.