“İnsan aynaya bakarken, neden görmez çocukluğunu içinde?”
Gökyüzü gibi bir şey diyorlardı, çocukluk için.
Kaybolmazdı hiçbir yere, peki, ya şimdi nerede?
“Kalbinin içinde büyüleyici bir bahçe gibi duruyor çocukluğun, ama duvarların çok yüksek, göremiyorsun.”, dedi.
Neydi bu kadar duvarı ördüren?
Neydi yeniden bayram sabahı gülüşleriyle mutlu olmayı engelleyen?
Çocukluğumuzun en büyük meziyeti, şüphesiz küçük şeylerle mutlu olmayı bilmekti.
Annemizin aldığı yeni bir masa örtüsüne bile sevinirdik.
Beyaz keten örtülü sofralar kuracak bize diye…
Öyle gördüğümüz her şeyi isteyemezdik, istesek alınmazdı da zaten.
Yere düşen bir ekmeği, öperek kaldırırdık, koyardık yüksek bir duvarın üzerine.
Dışarı çıkmak için komşu çocuğunun çıkmasını beklerdik pencere önünde.
Bütün anneleri, kendi annemiz gibi severdik.
Ama söyleyemezdik, utanılması gereken bir şeymiş gibi.
Bir giyileni, bir daha giymemek şöyle dursun, hep ‘seneye de giyer’ giysilerine sahip olurduk.
Biraz da bu yüzdendi, giysilerin miras gibi büyükten küçüğü geçmesi.
Yine de gururla giydik abimizin gömleğini, sorgulamadık asla.
Ki zaten hiçbirimiz sorgulayacak kadar zengin de değildik.
Düğmesi koptu, bir kenarı yırtıldı diye veda etmedik giysilerimize.
Söküleni dikti annemiz, yırtılanı yamadı.
Ondan bütün anneler tanıdığımız en iyi terziler, ondan bütün babaların boynu bükük…
Sıradan eğlencelerimiz vardı:
Bir ağacın dalına çıkıp kayısı toplamak gibi.
Ya da yeni doğmuş oğlak misali kırlarda amaçsız koşmak…
Bağdaş kurup oturmak gibi yemyeşil çimenlere.
Pantolonun çimen lekesi olacağına aldırış etmeden…
Annemizden yiyeceğimiz azarın şiddetini bilsek bile.
Sinek ilaçlama arabasının peşine takılıp turlamak gibi, mahallenin dört bir yanını.
Walkman’den Grup Vitamin dinlemek.
Beraber ağlamak, beraber gülmek, beraber eğlenmek…
Ağlayanı susturmasını da bilirdik, pazardan gelen komşuların paketlerini taşımasını da…
Fiyakalı çocuklardık, her ne yaşanırsa yaşansın.
Hikâyenin sonunda fiyakalı kaybedenler olsak da…
Çocukluk, Beyoğlu’nda yaşayan cılız bir kedi…
Bir yanın hep besledi onu, bir yanın öldürmek istedi…