Çayı şekersiz içmeme rağmen, kaşıkla karıştırırım mutlaka bir süre.

Severim çünkü kaşığın bardağa çarparak çıkardığı sesi.

Burada birileri yaşıyor der adeta.

Tıpkı yemek masalarından yükselen çatal kaşık sesleri gibi…

Bütün salon sanki aynı anda karıştırmıştı çayını ve aynı anda bırakmıştı kaşığı, çay bardağının yanında.

Kahve makineleri aynı anda durmuş, fokurtuları aynı anda kesilmişti.

Hani hiç de sevmem bu tabiri, ama ‘kız doğdu’ derler ya, öylesine bir sessizlik oluştu.

Bir konuşma sesi geldi kulağıma, birbiri ardına akışkan cümleler kuran bu sesi fark ettiğimde, peşine düştüm.

Yan masada oturan adam belki de harika hikâyeler anlatıyordu, ama masasında başka kimse yoktu.

Önce kulaklık vardır dedim, çağımızın genel sorunu.

Bir süre daha dinledim, gözlemledim ve emin oldum.

Ciddi ciddi kendi kendine konuşuyordu.

Biz çocukken, kendi kendine konuşana deli derlerdi, şimdilerde ‘yalnız’ deniyor.

Aslında insan kendisini dinleyecek birini bulamadığında, kendi kendine konuşmaya başlıyor.

Dinlemiyoruz birbirimizi, konuşmak istiyoruz, anlatmak istiyoruz, ama dinlemiyoruz.

İletişim çağında, nasıl olur da sorunumuz iletişimsizlik olur?

Tanrım, bu ne menem bir ironi!

Birileri anlatıp da ruhuna bir yelpaze sallamak isterken, diğerleri başlarını eğmekten kendini alıkoyamıyor.

Saygıdan değil canım elbette, akıllı telefon denen bir şey var.

Böyle böyle bir insan, bir diğerini kör kuyularda merdivensiz bırakıyor.

Hani diyordu ya bir yazar: “Bir insan, bir insana elbette yeterdi.”

Şöyle değiştirmeli bence: “Bir insan, bir insana elbette kederdi.”

İnsan her şeyden önce anlatabilmeyi istiyor.

İnsan her şeyden önce anlaşılabilmeyi istiyor.

Cümleler azaldıkça, kulaklar tıkandıkça cümlelere, unutuyor insan ‘insan’ olan yanını.

Hayata karışıp gidebilmenin yolu, iletişim kurmak değil de nedir?

Her insan kendine bir kara parçasıdır ve topraklarını ziyaret edenler olsun ister.

Birileri gelsin ve keşfetsin ister…

Kendisi de keşfe çıkar zaman zaman.

Dinlenmek ister gölgesinde bir ağacın.

“Bu ağaç burada ne kadar güzel duruyor”, der, aslında “Ne kadar güzel görünüyorsun”, demek ister.

Ruhuna iyi gelen iklimlerde yaşamak ister.

Yani kendisine iyi gelen insanlarla konuşmaktır asıl isteği.

Keşfedilmediğinde yıkar tüm coğrafyasını, AVM yapar yerine.

Böyle böyle uzaklaşmıyor muyuz birbirimizden işte?

Daha çok dinlemeli insan, daha çok konuşabilmek için.

Ve daha çok keşfetmeli, daha çok anlaşılmak için.

Herkesin anlatacak bir hikâyesi var ve her hikâyede sana dokunacak bir şeyler.

Bütün kara parçaları için iletişim diliyorum o yüzden, Afrika dâhil…

Bir cevap yazın