“Hayatından memnun musun?”

Böyle bir soruyla karşılaşmak için asla doğru zaman değildi.

Bu soruyu uzun bir suskunlukla geçiştirmek istedim.

Aslına bakarsan iyi bir ailem, iyi bir işim, iyi bir yaşam sürdürebilecek gücüm vardı, yine de dilim ‘memnunum’ demeye varmamıştı.

Kendime yenilip “Daha iyisi olabilirdi” demek üzereyken, bir mülteci çocuk takıldı gözlerime.

Çıplak ayakları, esmer teni, kirden birbirine karışmış saçları…

Parmağıyla onu işaret etti: “Annesi ve 6 kardeşini doyurmak zorunda…”

Konuşmaya devam ettikçe, biraz önce kurmak üzere olduğum cümleden utanmaya başladım.

Sanki birisi getirip koca bir çivi çakmıştı üzerine kalbimin.

Sanki birisi vicdanın neresi dese, açıp orayı gösterebilirdim.

Parmakları omzuma dokundu ve “Hayatınla barış”, dedi.

Bu kadar çok mu belli ediyordum, hayatımla savaş verdiğimi?

Sizde de oluyordur hani, ‘memnuniyetsizlik’ hali.

Her zaman değil de, zaman zaman…

Sahip olduklarından daha fazlasını elde etme isteği, daha iyi şartlarda yaşama arzusu ve bunun gibi niceleri.

Bazılarınız buna açgözlülük diyecektir ki, hep daha fazlasını isteyene halk arasında öyle denir.

Eğer küçükken hayatınızla tanışmış olsaydınız, büyümek ister miydiniz?

Hayatı cetvelle çizilmiş gibi olanlarınız, sokak jargonuyla tuzu kuru olanlarınız, buna tabi ki evet diyecektir.

Peki, ya diğerleri?

Zihnim sorulara cevaplar ararken, rahmetli Ressam Bob Ross çıkageldi.

“Şuraya da Nietzsche için bir ihtiyar taşçı çizelim”, dedi:

Deniz kıyısında kayayı yontan bir ihtiyar taşçı çizdi.

Güneş onu yakıp kavuruyordu.

O da Tanrıya yakarmaya başladı: Keşke güneş olsaydım…

“Ol” dedi Tanrı.

Güneş oluverdi, fakat bulutlar gelip örtünce üzerini güneşin hükmü kalmadı.

Bulut olmak istedi.

“Ol” dedi Tanrı. Bulut oldu.

Rüzgâr alıp götürdü bulutu, rüzgârın oyuncağı oldu.

Rüzgâr olmak istedi bu kez.

Ona da “Ol” dedi Tanrı.

Rüzgâr oldu, her yere egemen oldu, fırtına oldu, kasırga oldu.

Her şey karşısında eğildi.

Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rast geldi.

Oradan esti, buradan esti, kaya bana mısın demedi!

Kaya olmak istedi.

Tanrı kaya olmasına da izin verdi.

Dimdik ve güçlü durmaktaydı artık, dünyaya karşı.

Sırtında bir acı ile uyandı.

Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktaydı…

“Hayatını sev, belki seninki en iyisidir…”

 

Bir cevap yazın