Sabahın beşi gibiyim, öyle sessiz, öyle sakin, öyle kimsesiz…

Yaşımdan yorgunum, yaşımdan telaşlı, yaşımdan kırık kanatlarım biraz da.

Kendimi, üzerinde çoktandır bir tutam yeşil otun bile bitmediği toprak gibi hissederim bazen.

Ve böyle hissettiğim anlarda çekilirim kabuğuma, ne tek bir kelime çıksın isterim dudaklarımdan ne de tek bir ses girsin kulaklarımdan.

İnsan özgürce yalnız bile kalamıyor değil mi yaşamın içerisinde?

Geçenlerde bir kitap okuyordum, şöyle demişti yazar: “Kadınların neden evlendiğini anlıyorum, yalnız kalabilmek için…”

Haklı olabilir miydi? Kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyor insan, belki de iki kişi olmak bile bazen yeterince kalabalık sayılabiliyor.

İnsanoğlunun yaratılanlar içerisinde en özeli olduğu bir gerçekken, neden özel güçleri yok?

Keşke herkesten gizli bir yeri olsa ve oraya dokunduğunda cismi kaybolsa yeryüzünden, görünmez olsa.

Küçükken avcunun içerisindeki kalbine basınca konuşan pembe saçlı bir bebeğim vardı, ona özenip sol avcuma kalp çizmiştim.

Hayal dünyamda o kalbe bastığım an görünmez olacağımı düşünürdüm, hatta bazen uyumadan önce bu hayalin gerçek olmasını bile dilerdim.

Bir şeylerin gerçekleşmesi için, senin diliyor olmanın yeterli olmadığını anlamam epey geç oldu.

Yıllar sonra kendimce bir çözüm üretmeye başladım, sıktım sol avcumu bastırdım göğsüme ve attım tüm kırgınlıklarımı sineme.

Bu da bir bakıma görünmez olma yoluydu, ben değildim, derdimdi görünmez olan.

Sahi, sine diye bir yer var, bütün ahlarını içinde saklayan…

Ve onun karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum bazen. Taş olsa çatlar, demir olsa erir, bunca derde nasıl dayanıyor?

Tam da şimdi tanıdık bir ses geliyor hatırıma: “Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor, hiçbir tabip şu yarama merhem olmuyor…”

Kötülüğün olmadığı yerlerde insan uzun yaşar diyorlar, erken yaşta ölen insanları anımsadığımda ölüm sebeplerinin sinelerinde gizli olduğunu düşünüyorum.

Bir uçağın kara kutusunu inceler gibi, insanın da sinesi incelenebilse keşke.

Gerçi çekip gittikten sonra bu dünyadan, o yaradan haberdar olmamızın ne önemi var ki?

Bir pet şişenin bile beş yüz yıl yaşayabildiği dünyada, iyi insanların erken ölüyor olması da çirkin bir adaletsizlik değil mi?

Hayalleri kırık, cümleleri yarım kalmışken üstelik…

Anladım sanırım, derman olacak sözüm yok bugün,  bari derdini daha fazla meşgul etmeyeyim.

Senin için bir karanfil bırakıyorum buraya, bir tutam da umut ışığı.

Umut değil mi bize dünyanın çirkinliğine katlanabilme gücü veren?

Bir eskici dükkânına rastladım bugün, kapısında ‘Hiç, Yoktan İyidir!’ yazan…

Bir cevap yazın