Nedir bu yaşananlar?

Neler oluyor?

Kim, nasıl, nerede zihinleri bu kadar bulandırabiliyor?

Başını kabuğuna gömen bir kaplumbağa olmayı diliyorum.

Yahut bir kâbusun içerisinde olmayı, ama kan ter içinde kalsam da uyanmayı…

Dışım durgun su misali, içimin kargaşasını hiçbir şey bastıramıyor.

İnsan en çok da ‘yaşananlara bir anlam veremiyorum’ dediği anlarda sorguluyor insanlığını.

Vicdanın yerini o anlarda bulmaya çalışıyor.

Gösterebilmek için bir başkasına…

Hangi arada karardı bu kadar kalplerimiz?

Hangi arada zulmün elinde zalim olduk biz?

Çorap söküğü gibi çözülebilmek için bir ipin ucunu kollarken, kördüğüm oldu insanlığımız.

Yakın bütün kişisel gelişim kitaplarınızı, unutun ezberlediğiniz bütün şiirleri, silin şanlı destanları!

Anlatmayın bir daha ‘iyi yürekli’ kalmayı öğütleyen masalları…

Bed-dualarınızın yankısı, sağır etti sevginin kulaklarını.

Kabil’in Habil’i öldürdüğü günden beri…

Yeryüzünün o ilk cinayetinin işlendiği günden beri…

Kana susuyor insanlık ve birilerinin salyası akıyor savaşlar karşısında.

Tüm dinler, ahlaki değerler, toplumsal yasalar bir kalemde silinip gidiyor.

Ve “Tıpkı adaletsiz bir kalbur gibi, taneyi eleyip samanı tutuyor…”

Zehirli bir ot gibi sarıyor kalplerimizin tüm odalarını kötülük!

İyi olan ne varsa, yok olup gidiyor.

Yere düşen bir ekmeğe bile kayıtsız kalamazken insan, yere düşen bir insana tekmeler savuruyor…

Kötünün, kötülüğü iyilik gibi gösterdiği her yerde, vicdan kendini bir ağacın dalına asıyor.

‘İdam isteriz’ sesleri yankılanıyor sokaklarda.

Ve tüm sokakların köşesini bir kez daha ‘umutsuzluk’ tutuyor gelecek adına.

Kör olmak istiyor insan, en çok da sağır.

Hafızası yokmuş gibi davranabilmeyi diliyor.

Lime lime parçalanıp giderken ‘insanlık’ topraklarımızdan, ne onu durdurmak için çaba sarf ediyor ne de yeniden doğurabiliyor.

Birinin acısına bir diğeri seviniyorsa, ortada ortak bir şey kalmıyor.

Tarih biliyor ki; bir vatan bölünmeden önce, insanlarının acısı bölünüyor.

Birinin acısına bir diğeri seviniyorsa, ortada vicdan denen bir şey de kalmıyor.

Bir bakıyorsun tarih yanı başımızda vicdansızlığı ‘bayram’ olarak yazıyor.

Bu dünya dönebiliyorsa her şeye rağmen, “Ablacım sarılıyorum, döver miyim? O benim kardeşim.” diyen insanın vicdanı sayesinde dönüyor…

Bir cevap yazın