Bir ranzanın alt katında uyumaya alıştım önce.

Sonra 8 kişiyle, 40 metrekare alanda yaşamaya.

Kendi başımın çaresine bakmaya da alıştım, yalnız kalmaya da.

Tek başıma uzun yolculuklar yapmaya da alıştım, yolculukların sonunda terk edilmeye de.

Kanmaya, kandırılmaya da, inandırılmaya da.

Karanlığın ortasında, dizlerimin üstüne çöküp kalmaya da…

İnsan zamanla alışıyor işte, asla alışamam sandıklarına.

Bilim adamları bir davranışın alışkanlık haline gelmesi için, 21 gün tekrarlanması gerekir diyor.

Ben de yenilgimi, daha önce 21 kez yenilmiş olmama bağladım.

“İnsan başına yağan karı eritmesini bilir”, delerdi bizim oralarda.

Bizim oralar haşin kışlara maruz kalınca, cümleler de onlar üzerine kuruluyor galiba.

Her ne kadar zayıf olduğumuzu düşünsek de, her birimiz güçlüyüz aslında.

Yine de seni yerden kaldıracak bir kuvvet buluyorsun kendinde, bu kez işim bitti dediğinde.

Önce terk edilişlere alışıyorsun, yenilgileri öğreniyorsun, kayıpların tadına bakıyorsun.

Sonra da onlarla mücadele etmeye alışıyorsun.

Burası dünya! Burası bu kadar işte!

Dalgalar durulup da, çıktığın savaşların seni ne kadar güçlendirdiğini fark edince, düsturun oluyor bu cümle de.

Takmamayı, kasmamayı, gülüp geçmeyi öğreniyorsun zaman içinde.

Dün hıçkıra hıçkıra ağladıklarını, bugün gülümseyerek yâd ediyorsun.

Herkes gibi insansın sen de çünkü…

Herkes gibi yaşamak zorundasın…

Kaynayan su yumurtayı sertleştiriyor, ama patatesi yumuşatıyor.

Yani aslında bu işler biraz da senin ne olduğuna bakıyor.

Zihin saf kalpli bir çocuk gibi, ona ne söylersen inandırırsın.

Güçlü olduğuna ikna edersen, güçlenirsin.

Zayıf olduğuna ikna edersen, zayıf kalmayı kabullenirsin.

Öyle ya da böyle bitecek yaşam döngüsü elbet.

Hiçbirimiz içerisinden sağ çıkmayacağız.

Yine de arkamızda bir iz bırakmak istiyorsak, kabuğumuzdan çıkmamız gerekir.

Acılara göğsümüzü biraz daha açmamız…

Bir mızrağı ileri fırlatmak istediğinde, birkaç adım geri çekilmen gerekir.

Evrende de işleyiş böyledir, seni daha ileri göndermek için, önce geri çeker.

Ve senden geri çekilmelere alışmanı bekler.

Tam alıştım dediğinde, ölüm bir anda çıkagelir.

Uzun zamandır gelmesini bekledikleri bir misafiri ağırlar gibi, ağırlarlar ölümünü en sevdiklerin.

Bilirsin işte, her zaman ölüler daha fazla çiçek alır, yaşayanlardan.

Pişmanlık minnetten çok daha güçlü olduğundan…

 

Bir cevap yazın