“Hareket et! Yoksa acı üzerinde birikecek!”

İçeride bulunduğum süre zarfında bana iyi gelen tek cümle bu olmuştu: Hareket et! Yoksa acı üzerine birikecek!

Ne zaman biri kalbimi alıp da koca avucuna, sıktıkça sıkıyormuş gibi gelse, dışarı atarım kendimi.

Bütün duvarların üzerime geldiğini hisseder, onlardan kaçabilmek için sahile koşarım.

Denizin de, denize kıyısı olan insanların da rahatlatıcı bir dokunuşu vardır ruhuna, hani eğilip de göğsüne doldurmak gibi bir kır çiçeğinin kokusunu.

Bunun işe yarar bir yöntem olduğunu 7 yıl önce öğrendim ben, boyumu aşan bir acıyla üstelik.

İyi ki hareket ediyormuşum, iyi ki yürüyormuşum sokaklarda aylak aylak, acımı hafifletene kadar.

Hani sıcak bir yemekten dili yanan çocuğun, ağzını açıp da üfletmesi gibi annesine, ufak bir ferahlama hissi işte.

Tam 21 yıl boyunca ortanca çocuk oldum, 21 yılın sonunda bir şehit abisi oldum.

Kapı zili o güne değin hiç olmadığı kadar acı bir tonda çalmıştı sanki ya da bana öyle gelmişti.

Kapıyı açtığımda gördüğüm tablo hiç de filmlerdekine benzemiyordu.

Bir kaseti hızlı sardırır gibi, anlamadım kurulan ilk cümleleri, anlamak istemedim.

Kulağımın kıyısında kalan cümlede birinin şehit olduğundan bahsediliyordu ve o cümlenin öznesi 21 yıllık kardeşimdi.

Senin hiç kardeşin şehit oldu mu?

Söyleyecek sözleri varken daha üstelik anlatacak hikâyeleri varken.

Yarım kalmışken sevgisi, yarım kalmışken hayatı, yarım kalmışken tüm cümleleri…

Daha kırışmamışken gözlerinin kenarı, daha aklaşmamışken saçında hiçbir tel…

İkizim değildi, ama ikizim gibiydi hani, bazen ben bile zihnimde kendimi onunla karıştırırdım.

Kardeşin şehit oldu dediler ya hani, o an kendi en yükseğimden ittiler beni.

Düştüm, sakat kaldı benliğim, düştüğüm yerde bıraktım yaşama dair bütün sevincimi.

Koşa koşa gittim geçtim bir aynanın karşısına, 3 ay önce görmüştüm yüzünü en son, 3 ay…

3 ay önce dokunmuştum yanağına, onun yüzüne dokunur gibi dokundum kendime.

Onunla konuşuyormuş gibi konuştum aynadaki yüzümle.

Geri çağırdım onu, yerine ben gitmek üzere geri çağırdım.

Gurur duy dediler, kardeşin şehit olduğu için gurur duy…

Öptüm de koydum bu cümleyi başımın üzerine, ama kolaysa gel de sen gurur duy!

7 yıl geçti üzerinden, 7 yıldır aynada kendi gözlerime bakamıyorum ben.

Gözlerimde onu görmekten korkuyorum, utanıyorum kardeşimi koruyamamış olmaktan.

Dışarım sütliman, içerimde arbedeler yaşanıyor.

Kalbim öfkeli bir kalabalık oluyor da, olaysız şekilde dağılıyor.

21 yıl diyorum, 21 yıl az değil mi bir ömür için? İnsan 21 yıla ne sığdırabilir ki?

Ne isyan edebildim ne kızabildim ne de dağıtabildim kader denilen şeyin ağzını yüzünü.

Yürüdüm, günlerce yürüdüm, dört duvarın arasına sokamadım kendimi.

Yürü, dedi içimden bir ses, yürü! Yol insanı terbiye eder.

Yürümek değildi bu aslında altını çizdim dünyanın en büyük acısının ve ölmek istedim bende.

Yaşamın çirkinliğine bir gün daha tahammül etmek istemedim.

Çünkü sevdiğin insanlar ölünce, ölüm bile güzelleşiyordu…

 

 

Bir cevap yazın