Çağın hastalığına yakalandığım bir günün akşamındaydım. Tahammülsüzdüm, o güne, karşılaştığım insanlara ve yapmam gereken işlere… Önümde başarı hikâyeleriyle dolu, bir yığın dosya vardı. Hepsini tek tek okuyup eleme yapmalıydım. Ne yazık ki günümüze “hız” katan teknoloji, bu konuda hala yetersizdi. Kıymetli zamanımı bu dosyaların her satırını okuyarak harcamalıydım. Ofisteki işlerimi bitirememiş, inat edip bir de eve getirmiştim. Bir başlasam gerisi gelecekti belki, ama dedim ya tahammülsüzdüm!

Hangisinden başladığımın bir önemi yoktu nasılsa, ben de gözlerimi kapatarak seçmeye karar verdim. Tarot kartı seçer gibi, dosya yığınının üzerinde gezdiriyordum ellerimi, derken kenarı telli bir dosyanın üzerinde durdu elim. Gözlerimi açarken dosyayı da çekip aldım yığının arasından. Dosya, standart bir proje kapağının özelliklerini barındırıyordu. Ama proje isminin hemen altında yazan şu cümlede takılıp kalmıştım;

“Ey insan, zaman sensin, sen iyi olursan zaman da iyidir, eğer sen kötü isen zaman da kötüdür.”

Üzerime alınmıştım doğrusu, tahammülsüzlüğümden sıyrılarak kapağı çevirdim ve merakla okumaya başladım. Not alarak sayfaları birer birer çeviriyordum. Öyle kaptırmıştım ki kendimi, çevirdiğim sayfanın sonuncu olduğunu, çevirecek sayfa kalmadığında anladım. Dosyayı bitirmiştim; geriye doğru yaslanıp düşünmeye başladım…

Bazen iyi bir hikâye aslında size kim olmak istediğinizi hatırlatır.

Birey olmak, var olmak, iz bırakmak, ne kadar da önemli bizim için. Hayallerimiz; zengin olmak, müthiş bir fikre sahip olmak veya büyük bir başarıya imza atmak üzerine kurulu olabilir. Dikkat edin, hayal kurarken hep, astral bir seyahate çıkarız sanki ve kendimize uzaktan bakarız. Dışarıdan nasıl görüneceğimize, insanlarda bırakacağımız etkiye, öldükten sonra arkamızdan söyleneceklere, yani itibarımıza…
Hayatın en nazlı en kırılgan gerçeğidir itibar. Bu narin gerçeği sarsan bazen siz değil, toplumun kendisi olur. Dağdan yuvarlanan bir kartopu gibi büyük sonuçlar doğurur, kimine iyi kimine kötü…
Şimdi anlatacağım kahraman da kimine göre iyi, kimine göre kötü…

Okuduğum başarı hikâyesinin kahramanı bu adam, sayısal dünyanın mimarlarından biri. İkinci Dünya Savaşında Almanların efsanevi mesajlaşma makinesi Enigma’nın kodlarını kırarak 14 milyondan fazla insanın hayatını kurtaran kişi. Bilgisayar biliminin kurucusu, ilk yapay zekâ çalışmalarını yapan Alan Turing’den başkası değil bu kahraman…

“Mutluluk başarıya, başarı ise zamanı değerlendirmeye bağlıdır.” sözünü boynu bükük bırakan bir hayattı onunki. Başarıyla dolu yıllarına, sosyal hoşgörüsüzlüğün gölge düşürdüğü bir hayat… Tercihlerinden dolayı kimyasal hadım cezasına çarptırılmıştı Turing. Yaptığı onca şey, kurtardığı 14 milyon insan kimsenin umurunda olmamıştı. Haksızca tecrit edilmişti ve bu çok ağırdı. Daha fazla dayanamadı Turing, o çok sevdiği Pamuk Prenses masalındaki gibi çekip gitti bu diyardan… Ölü olarak bulunduğunda, yatağının kenarında yarısı yenmiş siyanür-zehirli bir elma vardı.

“Elmayı zehir dolu suya yatır ki, uyutan ölüm içine sızsın!”

Ölümünün ardından tam 54 yıl sonra, İngiltere Kraliçesi kraliyet affı bahşedip, başarılarını onurlandırdı Turing’in. Dünyanın tuhaf düzeninden olsa gerek, kaybettikten sonra değer bilmek tüm zamanlarda geçerli. Konu affetmek, ya da yargılamak değil aslında, yalnızca saygı duymak. Şu an bu yazıyı okumanızı sağlayan cihazları, hayatımızı muazzam derecede kolaylaştıran makineleri ve aradığımız bilgilere kolayca erişebilmeyi, biraz da bu adama borçluyuz.

Teknoloji devlerinden birinin logosunda yer alan ısırılmış elmanın, Alan Turing’e ithaf edildiği söylentilerini belki siz de duymuşsunuzdur. Steve Jobs, söylentileri, “Doğru değil, ama keşke doğru olsaydı.” diye yanıtlamıştı.

Herkesin takdir ettiği, ama kimsenin haykırmadığı, bazılarının da haykıramadığı bir hikâyeydi Alan Turing’inki… Bilim adına, insanlık adına pek çok iş yapan Turing, belki de hayalinden çok daha büyük bir iz bıraktı yeryüzüne. Toplumsal hoşgörüsüzlüğün tahtını sallayıp, ölümsüz bir itibarın izlerini kazıdı dünyaya. Şimdi hak ettiği yerde Turing, tüm o duyulmayan saygıya, baskıya ve yalnız bırakılmaya rağmen. Giderken yalnızdı, ama şimdi başarılarını takdir edenlerle birlikte kalabalık bir itibar ülkesinde yaşıyor Turing. Ve hep yaptığı gibi sıcacık gülümsüyor…